Üniversitemizin akademik açılışını geçtiğimiz hafta gerçekleştirdik.
Üç ayrı Ulusal kanal tarafından (Kanal A, A Haber ve AKİT TV) naklen yayınlanan açılışımızda gerçekleştirdiğim konuşmamı takdirlerinize sunuyorum.
Üniversitemiz sekiz fakültesi, dört meslek yüksek okulu ve bir yüksek okulu; her seviyeden yaklaşık 1500 personeli ve yaklaşık 16.000 öğrencisi ve 82 bölüm ile Türk akademik hayatına hizmet vermektedir.
Hedefimiz bir yeni ilim ve irfan medeniyetini kurmaktır. Bu amaca ulaşmak için fen bilimlerinden sosyal bilimlere ve diğer karma alanların her dalında yoğun, azimli ve kararlı şekilde çalışmaktayız. “Bu hedefe, üniversitelerin bilimsel rekabetle cazibe merkezi olacağının bilinciyle hareket ederek ulaşacağız. Biz, esas itibariyle, bilimsel bilgi üretmek için ve bunu topluma yaymak için buradayız. Bunun dışında meslek okullarımız üzerinden doğru ve sağlıklı bilgi ile mesleki eğitim de vermekteyiz.
Üniversitemiz gün be gün gelişmekte ve varlığını hissettirmektedir. Göreve geldiğimiz ilk yedi ayda rasyonel planlamalar yapılmış, üniversitenin geleceği sağlam temellere oturtulmuştur. Bu anlamda, mevcut olduğu halde açılmamış bulunan bölümlerden en az on iki tanesi açılacak ve 2018 yılında öğrenci alınacak hale getirilmiştir. Bunlar arasında elektrik-elektronik mühendisliğinden, bilgisayar mühendisliğine, arkeolojiden, istatistiğe, güzel sanatlara ve sağlık bilimlerine kadar pek çok branş bulunmaktadır.
Öğrenci sayımız 16.000 den bir yıl içinde 20.000 e ulaşılacaktır.
Bu noktada, kanunla rektörlerin YÖK tarafından bir tarama faaliyeti sonrası aranarak bulunması ve sayın Cumhurbaşkanımız tarafından atanması sisteminin yüksek isabetinden söz etmek zorundayım. Bilim adamını kısır seçilme kıskacından çıkaran bu yöntem olumlu sonuçlarını benim şahsi tecrübemde göstermiştir. Bu yeni sistem üniversite içinde yapılacak atamalarda liyakat sistemini destekleyecektir. Başkanlık sisteminin bir modeli olan üniversite yönetim modelinde görünen bu olgu devletin Yürütme erkinin uygulamasında da aynı özellikleri göstermektedir.
Bu tür hamle ve yeniliklere imkan veren, ülkemizin yeniden yapılanmasına büyük öncülük eden sayın Cumhurbaşkanımıza minnettarlığımızı buradan, sizlerin şahitliğinden ifade etmemiz bize düşen bir borçtur.
Bir şehir üniversitesinde bulunuyoruz. Şehrin cazibesinin artmasına katkı veriyoruz. Ramazanlarda şehir iftarı yapıyor, taksici ile esnaf ile sohbet ediyoruz. Üniversiteyi tanıtmak için sosyal medya mecraları günün iletişim aracı olarak çok kullanılmaktadır. Ulusal televizyonlarda Katar Krizinden, iklim değişikliğine kadar her türlü dünya problemleri tarafımızdan incelenmektedir. Üç dört ay içinde üniversitemizin imkan ve kapasitesini gösteren 10 ulusal tv programı yayınlanmıştır. Yerel radyo ve basın ile ilişkilerimiz devam etmektedir. Yerel basınımız başımızın tacıdır. İstiklal harbinde büyük sermayeli basının işbirlikçiliği karşısında yerel basının kahraman duruşu hafızamızda büyük yer tutmaktadır. Biz onların yanındayız, onlar da bizim yanımızda.
Sosyal yardım kampanyalarımız sürmektedir. Örneğin insanlığın kanayan yarası Arakan Müslümanları için personelimiz gönüllü olarak 10 milyon TL bağışlamıştır. Sözleşmeli çalışan güvenlik elemanlarımızdan, temizlik personeline, memurundan öğretim elemanlarına kadar her arkadaşım bu gayrete destek vermiştir. İşte millilik budur. Mevlananın metaforu ile bir pergel gibi bir ayağı burada diğer ayağı ise zulmün yani karanlığın bulunduğu her yerde olmak budur.
Öğrenci ve akademisyen dostu bir üniversiteyiz. Öğrencilerimizin isteği bizim isteğimizdir. Bu anlamda, yaz okulundan, fakülte ve yüksek okul binalarına gereksiz giriş çıkış zorluklarını kaldırmaktan, kantin ihtiyaçlarından, ulaşım ihtiyaçlarına, durak yerlerine, yurt ihtiyaçlarına, yemek ihtiyaçlarına, hal hatır sorma ihtiyaçlarına kadar her türlü konu ile ilgileniyoruz.
Bunun için otobüs duraklarından, yemekhaneye, kantinden dersliklere ziyaretlerimiz gece ve gündüz devam etmektedir. Uçurtma şenlikleri yapılmış, nevruz kutlanmış, öğrencilerimizle sağlık için pedal çevrilmiş, doğa yürüyüşleri yapılmıştır. Hocalarımızla açık kapı politikası yürütülmektedir. Hocaların yönetimle görüşememesi kabul edemeyeceğimiz bir husustur.
Milli meselelerde ise sonuna kadar yürekliyiz cesuruz.
Daha dün İnebolu’dan Ankara’ya uzanan istiklal yolunu yürüdük. Bu yolun Çankırı tarafında kalan istiklal yolunu tanıtan, fikri geliştiren, tarihi sit alanı olarak tescil etme şerefine nail olan bir üniversiteyiz. Bilindiği gibi 2013 yılına kadar sadece Kastamonu sınırları içinde bulunan İstiklal Yolu bilinmekte idi. Bu yola sahip çıkıyoruz, çıkmaya da devam edeceğiz. Müslüman Sudanlı öğrencilerimiz ve Cibutili öğrencilerimizin bu yolda şevk ile bizimle yürümesi ayrıca manidar bir sahnedir ve bize güç vermektedir.
15 Temmuz hain kalkışmanın senesi takib eden günde Türkiye’de ilk defa milli iradenin yanında yer almak için üniversite hocaları cüppeleri ile yürümüştür. Budur kastımız. Karataşın üzerindeki kara karıncayı ayırd edecek dikkat, zeka ve farkındalık içinde olmaktır. Fildişi kulelerinden çıkıp bu millete kucaklaşmaktır kastımız.
Üniversite külli aklın temsilcisi olmalıdır. Üniversite kritik bakış demektir. Üniversite sosyal meselelere de dokunur; çözüm üretir.
Bu çerçevede dünyaya teklifler getirirken milli sorunlarımıza da duyarlı olmak zorundadır.
Nitekim millet olarak bir anlam arayışı içindeyiz. Bunun için toplumu kavramak zorundayız. Geçmişimizi bilmek, geleceğimizi tasarlamak zorundayız. İnsanlarımızı mutlu etmek, huzurlu kılmak temel gayelerimizdendir. Bu noktada kör bakışa ihtiyacımız yoktur. Bütüne bakmalı ve gözlerimizi açmamız gereklidir.
Bu kapsamda tam bağımsızlık ve istiklal ilim hayatının vazgeçemeyeceği olmazlarındandır. Namlusu akla çevrilmiş sahra topları” altında çalışmak bizim milli tarzımız değildir. İnsanı var eden düşmanlarıdır. Bir kişiye kim olduğunu sormayın, kim olmak istediğini sorun. Aynı şekilde Türkiye’ye de kim olduğunu değil kim olmak istediğini sormak gerekmektedir. İşte o zaman anlarsın.
Türkiye cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Şu andaki devlet yöneticilerimiz ve biz bir Cumhuriyet yönetimi içinde doğmuş ve büyümüş durumdayız. Gazi Mustafa Kemal yokluk, kaos ve savaş içinde doğmuştur. Biz ise Mevcut devlet büyüklerimiz gibi Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının kurduğu cumhuriyet ortamında yetiştik. Cumhuriyet bizim gibi halkın çocuklarını Rektör olarak görevlendirmiştir. Bir başka büyüğümüzü ise cumhurbaşkanı yapmıştır. Bugünün devlet büyükleri Gazi ile duygudaştır. Cumhuriyeti kuran Gazi iken bugün koruyan sayın gazi cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğandır. Bir gün bu memleketin cumhurbaşkanına devleti temsil eden en yüksek simge olarak hazımsızlık gösterilmesi kabul edilemez. Bu Kör bir muarızlıktır. O gün nasıl ve hangi şekilde düşünülmüşse bugün de aynı his ve yaklaşım hakimdir. Öyleyse Mustafa Kemalin duygusu ne ise Recep Tayyip Erdoğan’ın duygusu da odur. Bu da tam bağımsızlık ve istiklaldir. Sadece zamanın ve şartların ister ve gerekleri değişmiştir.
Oysa, toplumun oligarkları namuslu değilse milletin düşmanı olur. Bu oligarklar terör örgütlerini beslemek için dış mahfillerle çalışmaktadır. Ahlakını kaybetmiş bazı meşhurlar gibi fücur mahsulü yetiştirmek peşindedir. Bu kısır bakış açısından acilen çıkılması elzemdir, millet olarak bir ve beraber olmak zorundayız.
O nedenle, İkinci istiklal mücadelesinin yapıldığı bu dönemde de devlet adamlarımız Gazi gibi hayatını ortaya koymuş, bu şekilde ilerlemektedir. Kısır ve hazımsız çekişmelerden millet olarak uzak durmak zorundayız. Zaman o zaman değil.
Örneğin son zamanlarda bir müftü nikahı konu edilmektedir. Bu konuda müftü tarafından kıyılan nikahın ne lehinde konuşan ne de aleyhinde konuşan gerçek bir zemine dayanmaktadır. Bir hukuk profesörü olarak, şunu söylemeliyim. Evlilik sivil bir işlemdir. Mehaz kanun da Zivilregister Districkt; Zivilstandseamten ve çivil Registrar’dan söz etmektedir. Bu konunun anayasası olan Medeni Kanun yetkili memur; evlendirme memuru demektedir. Bu memurun kim olacağı ikincil bir alt düzenlemedir. Ancak kayıt altına alınması kamusal alana ilişkindir. Medeni Hukuk Profesörü olarak, kanun evlendirmeye yetkili memur önünde nikaha izin vermektedir. Kanunu aldığımız mehaz İsviçre medeni kanunu Devlet görevlisi olan müftülerin, köy muhtarlarının, gemi kaptanlarının, konsolosların, esasen şehir aydınlatması, çöp toplanması gibi temel hizmetleri vermesi gereken belediye memurlarının yaptığı işlemleri yapabilmesi sıradan bir hukuki süreçtir. Osmanlı’dan bu yana müftüler ve din görevlileri kamusal bir işlem ile “berat” verilmek suretiyle atanmaktadır.
Diğer yandan, Laik bir devlet düzeninde dindar insanların laiklik aynasında kendisini görmesi de kamu düzenindendir. Laiklik halkın inanç ve değerleri ile özdeşleşmelidir. Ve bu şekilde halkın kendisini bulması ile laiklik ilkesi güçlenecek, insanımız tarafından içselleştirilecektir. Laiklik ile insanımızın inancı arasında bariyerler kurmaktan vazgeçilmelidir. Halk laik sistemde kendini bulursa, mutlu ise, bu esastır. Laiklik bir gurubun kendi anlayışına hapsedilemeyecek kadar mühim meseledir.
Bu kısır sorunlar, insanımızın zihnini sınırlamaktadır. Ülkenin her ferdi gibi bilim insanı da kendisini sıkışmış hissetmektedir. En büyük tehlikelerden biri budur.
Serbestiyet, özgür düşüncenin ve bilimsel araştırmanın temelidir. O nedenle, bir an önce bu serbestiyet havasının solunmasını temenni ediyorum.
Hürmetle.